2012 yılında yayınlanan Dragon’s Dogma, kendine has bir RPG deneyimi sunmasına rağmen, dönemin güçlü yapımlarından Dark Souls’un gölgesinde kalmıştı. İlk olarak Xbox 360 ile edindiğim bu oyunu denemiş, ancak Demon’s Souls’a olan ilgim nedeniyle önceliğimi farklı bir seriye vermiştim. 2013 yılında yayımlanan ve PS Plus ile ücretsiz sunulan Dragon’s Dogma: Dark Arisen, seriyi tekrar denememe vesile olmuş ve oyunun kendine has özelliklerini daha iyi anlamamı sağlamıştı.
Serinin yolculuğu, ilk oyunla başlayan konsol özel macerasını, bir süre sonra port sorunlarıyla eleştirilen PC sürümü ve yalnızca Japonya’da erişilebilir olan bir MMORPG ile devam ettirdi. Bu MMORPG, keyifli bir deneyim sunmasına rağmen, bölgesel kısıtlamalar nedeniyle serinin küresel bilinirliğine katkı sağlayamadı. Ayrıca, Netflix için hazırlanan anime adaptasyonu ise, hikaye anlamında pek bir katkı sunamamış ve tartışmalara yol açmıştı.
Dragon’s Dogma 2, bu özgün seriyi devam ettirirken oyuncuya sunduğu deneyimi geliştirmeyi vaat ediyor. Peki, oyun bu kez oyuncuyu daha fazla yönlendiren bir yapıya mı sahip, yoksa yine sabırlı oyuncular için eşsiz bir tecrübe mi sunuyor? İşte detaylı incelememiz.
Hikaye, bir madende Pawn adı verilen hizmetkarlar arasında çalıştığımız bir ortamda başlıyor. Aniden gerçekleşen bir saldırıyla kendimizi aksiyonun ortasında buluyor ve mücadelemizin ardından, basit bir hizmetkar olmadığımızı, aslında bir Arisen olduğumuzu öğreniyoruz. Yanımızda yer alan Pawn ile birlikte bir Griffin’in sırtında tehlikeli bir yolculuğa çıkıyor ve gerçek kaderimizi keşfetmeye başlıyoruz.
Arisen, yalnızca Great Dragon tarafından seçilen ve kalbi sökülerek kendisine meydan okuma hakkı verilen özel bir unvan. Oyunda, Arisen’ın liderlik ettiği Pawn’ların desteğiyle mücadele ediyor ve krallığın karmaşık politik çatışmalarında kendimize bir yol çiziyoruz. Hikaye, ilk bakışta klasik bir giriş sunsa da ilerledikçe derinleşiyor ve karmaşık yapısıyla dikkat çekiyor.
Ana hikayenin yanı sıra, çeşitli yan görevler oyuncunun dünyayı daha derinlemesine keşfetmesine olanak tanıyor. Basit gibi görünen bu görevler, çoğu zaman sürprizlerle dolu sonuçlar ve ana hikayeye bağlantılar içeriyor. Ancak, yaşayan bir dünya kurgusu nedeniyle görevlerde süre sınırları mevcut; belirli bir süre içinde harekete geçmezseniz, olayların sonuçları kalıcı hale gelebiliyor. Bu detay, oyunun dünyasına gerçeklik katıyor ve oyuncunun kararlarının önemini artırıyor.
Hikaye anlatımında ise üstü kapalı bir yaklaşım benimsenmiş. Oyuncunun keşfetmesi ve araştırma yapması gereken pek çok detay mevcut. Ayrıca, oyunun birden fazla sonunun bulunması, oyuncuyu dünyayı keşfetmeye ve daha fazla bilgi edinmeye teşvik ediyor.
Dragon’s Dogma 2’de bir Arisen olarak oynuyoruz. Oyunun temel mekaniklerinden biri olan Pawn sistemi, hem hikaye hem de oynanış açısından önemli bir yere sahip. Kendi oluşturduğumuz Pawn’a ek olarak, diğer oyuncuların ya da yapay zekanın oluşturduğu Pawn’ları kiralayarak bir RPG partisi kurabiliyoruz.
Arisen olarak oyuna başlarken Dövüşçü, Büyücü, Okçu ve Hırsız gibi temel mesleklerden birini seçiyoruz. Meslekler ilerledikçe daha gelişmiş alt sınıflara evrilebiliyor. Örneğin, Dövüşçü ileride Savaşçı olurken, Okçu ve Büyücü alanlarında uzmanlaşan bir karakter Magic Archer sınıfını açabiliyor. Bu geçiş sistemi, oyuncuya istediği meslekler arasında özgürce dolaşma imkanı tanıyor.
Pawn’lar da oyuncunun ihtiyaçlarına göre özelleştirilebiliyor. Partide eksik kalan rolleri tamamlamak için farklı özelliklere sahip Pawn’lar kiralanabiliyor. Ayrıca, bu karakterlerin uzmanlık alanları (toplayıcılık, lojistik vb.) oyunda önemli bir stratejik avantaj sağlıyor.
Yeni eklenen “Pawn Quests” özelliği, oyunculara kendi Pawn’ları için özel görevler oluşturma ve bu görevler aracılığıyla diğer oyuncularla etkileşim kurma imkanı tanıyor. Bu sistem, geleneksel bir multiplayer yapıya sahip olmayan bir oyunda, oyuncular arasında yaratıcı bir bağ kurulmasını sağlıyor.
Dragon’s Dogma 2, özgür keşif mekaniklerini güçlü bir şekilde ön plana çıkarıyor. Oyuncuya, açık uçlu görev tasarımları ve çok sayıda keşif noktası sunuluyor. Dünyanın her köşesi, farklı kaynaklar, düşmanlar ve ödüllerle dolu. Ayrıca, çeşitli malzemeleri toplayarak iksir, hap veya ekipman geliştirme gibi işlemler yapılabiliyor.
Çarpıcı görsel atmosferi, dinamik dövüş mekanikleri ve zengin dünyasıyla Dragon’s Dogma 2, seriye özgü deneyimi bir adım öteye taşıyor. Özellikle meslekler arasındaki belirgin oynanış farklılıkları, her oyuncunun kendi tarzını yaratmasını kolaylaştırıyor.
Dragon’s Dogma 2, serinin özünü korurken, yenilikçi mekanikleriyle oyunculara daha rafine bir deneyim sunuyor. Hikaye derinliği, zengin oynanış unsurları ve etkileyici dünyasıyla, RPG severlerin mutlaka deneyimlemesi gereken bir yapım. Hem serinin hayranları hem de yeni oyuncular için uzun saatler boyunca keyifli bir macera vaat ediyor.
Prince of Persia: The Lost Crown oyunu, serinin köklerine dönerek 2D platform metroidvania türünde bir yapıya bürünmüş ve Ubisoft'un son dönemdeki oyun anlayışı ile dikkat çekiyor.
Prince of Persia: The Lost Crown, 2D (ya da 2.5D) bir platform oyunu olarak türü için etkileyici görsellere sahip. Sanat tarzı, 2008'deki Prince of Persia oyununu andırırken içerik ve oynanış açısından Sands of Time ile Warrior Within arasında bir noktada konumlanıyor. PlayStation 5'te 4K çözünürlükte ve 120 fps'de sorunsuz bir performans sunan oyun, yalnızca bazı minör grafik hatalarıyla karşılaşabiliyor. Özellikle Gareth Coker imzalı müzikler büyük övgüyü hak ederken, bazı seslendirmeler yapay bir izlenim bırakabiliyor.
Oyun, klasik metroidvania unsurlarını başarılı bir şekilde kullanıyor ve bu türe yabancı olan oyuncular için de erişilebilir bir deneyim sunuyor. Yeni yetenekler kazanıldıkça haritanın önceki bölgelerine dönme ve keşfetme hissi iyi kurgulanmış. Dövüş mekanikleri, Sargon’un akıcı ve dinamik hareketleriyle destekleniyor. Savuşturma sistemi bloklama yerine ön planda ve iyi çalışıyor. Ancak bazı yeteneklerin geç açılması, oyun süresini gereksiz yere uzatılmış hissettirebiliyor.
The Lost Crown, düz bir başlangıç yapıyor ancak ilerleyen bölümlerde derinleşen bir hikaye sunuyor. Sargon’un, savaşın kaosunda kaybolmuş bir dünyada ilerleyişi ilgi çekici bir maceraya dönüşüyor. Hikaye, hem ilginç yan karakterlerle hem de atmosferik anlatımıyla dikkat çekiyor. Hikaye boyunca zamanın farklı bir şekilde işlediği Mount Qaf bölgesinin yaratıcı kurgusu oyuncuları içine çekiyor.
Prince of Persia: The Lost Crown, seriye yeni bir soluk getirerek metroidvania türünü benimseyen eğlenceli ve kaliteli bir oyun olarak öne çıkıyor. Hem türe yeni olan oyuncular hem de Prince of Persia hayranları için keyifli bir deneyim sunuyor. Ubisoft’un eski başarılı dönemlerini hatırlatan bu yapım, serinin geleceği için umut vadediyor. Özellikle türe ve seriye ilgi duyanlar için kaçırılmaması gereken bir yapım.
S.T.A.L.K.E.R. 2: Heart of Chornobyl incelemesi, oyunun hem güçlü yönlerini hem de zorluklarını ortaya koyuyor. GSC Game World’ün onca zorluğa rağmen tamamlayıp oyunculara sunduğu bu yapım, serinin hayranlarına nostalji dolu bir deneyim sunarken, yenilikleriyle de dikkat çekiyor.
30 saatlik oyun deneyimi boyunca, Stalker 2’nin büyüleyici atmosferini hissetmek mümkün. Ancak bu keyfi gölgeleyen hatalar ve buglar zaman zaman sabrı zorluyor. Her ne kadar bu hatalar oyunun “çökmesine” neden olmasa da oyuncunun atmosferden kopmasına sebep olabiliyor. Yine de oyunun genel yapısı ve atmosferi bu eksikleri büyük ölçüde telafi ediyor.
Stalker 2, hem seriye aşina olanları tatmin edecek hem de yeni oyuncuları Bölge’ye adapte edecek bir anlatım tarzı sunuyor. Skif adında bir karakterle Bölge’ye adım atıyoruz. Bölge’nin sırları ve fraksiyonlar arasında ilerleyen hikâye, oyuncuyu verdiği kararlarla farklı yollara sürüklüyor. Oyun, dört farklı sona sahip ve olay örgüsü dallanıp budaklanıyor. Yeniden oynanabilirlik açısından büyük bir artı.
Anlatı, aksiyonla duyguyu dengeli bir şekilde sunuyor. Sinematik sahneler oyunun temposunu artırırken, hikâye boyunca karşımıza çıkan dramatik anlar da oyuncuyu etkiliyor.
Oyunun 60 kilometrekarelik haritası, keşfedilmeyi bekleyen detaylarla dolu. Görevlerle bağlantılı olmayan keşif alanları, oyuncunun merak duygusunu harekete geçiriyor. Harita, sadece estetik değil, aynı zamanda işlevsellik açısından da başarılı bir tasarıma sahip. Gizemli mağaralar, yıkılmış araçlar ve terk edilmiş yapılar, her bir köşeye anlam katıyor.
Bu açık dünya tasarımı, The Witcher 3’ün etkileyici dünyasını anımsatıyor. Haritanın her karışı özenle işlenmiş ve sizi ödüllendiren bir keşif deneyimi sunuyor.
Stalker 2, önceki oyunlara sadık kalarak zor bir deneyim sunuyor. Ölmek bu oyunda bir öğrenme yöntemi olarak işlev görüyor. Bölge’nin zorlukları arasında mutantlar, anomaliler ve insan düşmanları var. Her öldüğünüzde, hatalarınızdan ders alarak ilerliyorsunuz. Bu döngü, oyuncunun Bölge’ye uyum sağlamasını sağlayarak oyun dünyasıyla bütünleşmesini kolaylaştırıyor.
Artefaktlar, serinin alametifarikası olarak yine ön planda. Oyuncunun becerilerini artıran bu nesneler, aynı zamanda ciddi riskler barındırıyor.
Oyunun çatışma mekanikleri ve yapay zeka performansı, serideki en güçlü unsurlardan biri. Düşmanlar stratejik davranıyor, saklanıyor ve baskı ateşi altında plan yapıyor. Mutantlar ise her biri kendine has davranışlar sergileyerek mücadeleleri tahmin edilemez kılıyor. Özellikle Kan Emiciler gibi eski düşmanlar, gelişmiş davranışlarıyla dikkat çekiyor.
Silah kullanımı konusunda ise tatmin edici bir deneyim sunulmuş. Hem silah çeşitliliği hem de görsel ve işitsel geri bildirimler, oyuncunun çatışmalara dalmasını daha eğlenceli hale getiriyor.
S.T.A.L.K.E.R. 2: Heart of Chornobyl, serinin ruhunu koruyan ve onu modern bir çerçeveye oturtan bir oyun. Hikayesi, atmosferi ve keşif odaklı açık dünyasıyla etkileyici bir deneyim sunuyor. Ancak hatalar ve teknik problemler, zaman zaman deneyimi baltalıyor. Eğer zorlukları aşmayı ve Bölge’nin derinliklerine inmeyi seviyorsanız, bu oyun tam size göre. Ama sabrınız yoksa, belki birkaç yama beklemek daha iyi bir seçenek olabilir.
Bazen yeni oyun fikirlerinin tükenip eski oyunların yeniden yapıldığını görmek, oyuncularda bir hayal kırıklığı yaratabiliyor. Ancak, geçmişin esin kaynağı olmadan bugünü ve geleceği şekillendirebilmek zor. Final Fantasy VII Rebirth, bu dengeyi harika bir şekilde kurarak hem nostaljik hem de modern bir deneyim sunuyor. Orijinal oyunun 27 yıl sonra yeniden hayat bulması, yalnızca eskiyi modernize etmekle kalmıyor, aynı zamanda günümüzün ihtiyaçlarına, değerlerine ve daha geniş bir oyuncu kitlesine hitap etmek için yeniden şekillendiriliyor.
Rebirth, klasik oyunun ana hatlarını takip etmenin ötesine geçiyor. Sephiroth ve Cloud'un hikayesi ve büyük olay örgüsünü bilsek de bu kez zamanın ve mekanın değişmesi, geçmişin ve geleceğin birleştiği bir atmosfer yaratıyor. Bu sadece nostaljiyi değil, aynı zamanda oyuncunun bu klasik hikayeyi farklı bir biçimde deneyimlemesini sağlıyor. Yapımcılar, sadece eskiyi modernize etmekle kalmayıp, hikayeye yeni derinlikler katmışlar. Örneğin, orijinal oyunla neredeyse tek satırlık bir açıklama ile geçilen Kalm kasabası, bu sefer detaylı bir şekilde genişletilmiş ve geçmişle bağlantılı yeni hikayelerle zenginleştirilmiş.
Final Fantasy VII Rebirth'ün belki de en büyük yeniliği, açık dünya sistemi. Önceki Remake'ün doğrusal yapısının aksine, Rebirth size keşfe çıkma ve dünyayı dilediğiniz gibi keşfetme fırsatı sunuyor. İlk 15 dakikada bu endişelerim tamamen silindi; Grasslands gibi bölgelerin her bir köşesinde keşfedilecek şeyler var. Bu yeni açık dünya yapısı, oyuncuyu hikayenin içinden bir adım uzaklaştırmadan, ona keşfetme keyfi veriyor. Bölge bölge genişleyen dünyada, her biri benzersiz etkinlikler ve zengin hikaye yan görevleriyle dolu.
Oyun boyunca mini oyunlar ve yan görevler, nostalji ile yeni bir deneyim arasında mükemmel bir köprü kuruyor. Her biri, önceki oyunda gördüğümüz mekanlar ve karakterlerle bağlar kurarak, dünyayı daha derinlemesine keşfetmemize olanak tanıyor. Ancak, bu mini oyunların bazen hikayenin akışını kesmesi, bazı oyuncular için can sıkıcı olabilir. Özellikle, zorlaşan seviyelerde "Skip Mini-Game" seçeneği olsa daha iyi olabilirdi.
Yan görevler, Final Fantasy VII Rebirth'te bir başka önemli yenilik. Bu görevler, karakterlerin geçmişine ve kişisel ilişkilerine dair derinlemesine bağlar kurarak, oyunculara karakterlerin daha fazla özdeşleşebileceği anlar sunuyor. Tifa ve Cloud arasındaki diyaloglar gibi küçük ama anlamlı detaylar, oyuncunun karakterlerle daha güçlü bağlar kurmasına olanak tanıyor. Bu, önceki oyunlardan bildiğimiz karakterlerin daha da derinleşmesini sağlıyor.
Final Fantasy VII Remake, aksiyon ve sıra tabanlı savaş mekaniklerini birleştirerek başarılı bir denge kurmuştu. Rebirth ise bu sistemi daha da rafine etmiş. Karakterlerin her biri, önceki oyundan çok daha etkili ve karakterlerin özelliklerine göre savaş stratejileri geliştirmek daha keyifli hale gelmiş. Artık silah seviyenizle birlikte karakterinizin özelliklerini de geliştiriyorsunuz, bu da her savaşın daha dinamik ve kişisel olmasını sağlıyor.
Final Fantasy VII Rebirth, sadece bir yeniden yapım değil, aynı zamanda geçmişin değerlerini modern oyun dünyasına taşıyan bir başyapıt. Hikayenin zenginleştirilmesi, keşif ve mini oyunlar gibi eklemeler, oyun dünyasını daha derin ve ilgi çekici kılıyor. Final Fantasy VII'nin hayranları için nostaljik bir yolculuk olmasının ötesinde, yeni nesil oyunculara da unutulmaz bir deneyim sunuyor. Bu oyun, geçmişin izlerini taşıyan ama geleceğe de güçlü bir adım atan bir yapım olarak karşımıza çıkıyor.
Yılın soğuk dönemlerine yaklaşırken, merakla beklenen Frostpunk 2 çıkışını yaptı. İlk oyunda karlı bir dünyada hayatta kalmaya çalışırken, bu yeni yapımda ne gibi yenilikler bizi bekliyor? Yeni Londra’yı yeniden yönetmeye değer mi? İşte tüm bu sorulara yanıt aradık.
İlk Frostpunk, soğuk bir dünyada hayatta kalmaya odaklanan, derin bir temaya sahip bir oyun olarak başarı kazanmıştı. Devam oyunu da bu çizgiyi izleyerek, bir yandan cesur yenilikler ve kapsamlı gelişmeler sunmuş. Frostpunk 2, oyunun önceki unsurlarını daha da derinleştirerek çok daha geniş bir oyun deneyimi sunuyor. Örneğin, kömürden petrol çağına geçiş yapıldığını biliyoruz, fakat bu oyunda insanlığın sadece hayatta kalmak değil, aynı zamanda açgözlülüklerini de tatmin etmeye çalıştığı yeni bir dönem başlıyor.
Şehri yönetmeye başladığınızda, Frostpunk 2, eskisinden çok daha geniş bir alan sunuyor. Bu büyüme, halkın farklı görüşlere ayrılmasına yol açıyor. Siyaset, bu oyunda önemli bir yer tutuyor. Gruplaşmalar, yasaların ve kararların nasıl şekilleneceği üzerinde belirleyici bir rol oynuyor. Örneğin, halkın bir kısmı yeni yasalarla lehine değişiklikler talep ederken, diğer grup karşı çıkabiliyor. Bu da iç karışıklıklara, protestolara hatta iç savaşa yol açabiliyor. Yönetiminiz altında şehri düzenlemek, toplulukları dengelemek ve yeni kararlar almak, bu oyunun temel dinamiklerinden biri.
Frostpunk 2, sadece strateji değil, aynı zamanda duygusal anlamda da yoğun bir deneyim sunuyor. Oyuncular, her kararın ağırlığını hissediyor ve her adımda yeni zorluklarla karşılaşıyorlar. Örneğin, bir madende patlama oldu ve hava ikmalini kesmek zorundasınız. Bu kararın sonuçları, sadece maddi değil, insanları duygusal olarak da etkiliyor. Her eylem ve her karar, şehir halkının tepkisini yaratıyor; bazen bir kayıp, bazen de bir protesto doğuruyor. Bu yüzden oyunda strateji ve empati arasındaki denge çok önemli.
Frostpunk 2, kaynak üretimi ve yönetimi konusunda da derin bir strateji sunuyor. Oyuncular, sınırlı kaynakları etkili bir şekilde yönetmek zorunda kalıyorlar. İyi planlanmış bir ekonomik altyapı kurmak, şehirdeki huzuru korumak ve halkın taleplerini karşılamak hayati önem taşıyor. Kaynaklar tükenebilir ve bu, şehirdeki geleceği tehlikeye sokabilir. Ancak, doğru bir strateji ile bu krizler yönetilebilir.
Oyunun başında her şey karmaşık ve zorlayıcı olabilir. Kaynaklar belirli alanlara dağılmış ve bu alanları keşfetmek için stratejik kararlar almanız gerekiyor. İlk başlarda kaynak üretimini yönetmek ve şehir için doğru yatırımları yapmak zaman alabilir, fakat bu süreçle birlikte oyun dinamiklerini daha iyi anlayacak ve kayıplarınızı minimize edebileceksiniz. Her yeni araştırma ve bina kurulumuyla stratejiniz de şekillenecek.
Frostpunk 2’nin en etkileyici yönlerinden biri, her an ortaya çıkan kaos ve krizlerin oyun deneyimini sürekli canlı tutması. Her kararın bir sonucu olduğu ve bu sonuçların şehri her zaman etkilediği bir dünyada yaşıyoruz. Kararlarınız, hem şehri hem de halkı büyük ölçüde şekillendiriyor. Yani, her kaos, sizin aldığınız kararlardan doğuyor ve bu da oynanışa gerçekçilik katıyor.
Sonuç olarak, Frostpunk 2, önceki oyundan çok daha geniş, derin ve zorlu bir deneyim sunuyor. Ekonomi yönetimi, kaynak üretimi, halkla ilişkiler ve iç siyaset; her şey birbirine bağlı. Oyunun içindeki krizlere karşı alacağınız her karar, şehrin geleceğini belirliyor. Soğuğa karşı verilen mücadelenin yanı sıra, insanlık ve açgözlülüğün yol açtığı dramalar, bu oyunu bambaşka bir seviyeye taşıyor.
Star Wars evreni, yıllardır milyonlarca hayranı tarafından sevilen bir marka olmayı sürdürüyor. Özellikle 2000’lerin başındaki oyunlarla geniş bir oyuncu kitlesi kazanan bu evren, Disney’in etkisiyle son yıllarda bazı hayal kırıklıkları yaşasa da 2024'te karşımıza çıkan Star Wars Outlaws yeni bir heyecan yaratmayı başardı.
Star Wars Outlaws, galaksinin karanlık döneminde geçen bir kaçakçı hikayesini anlatıyor. EA’in Jedi serisi gibi bilinen temaların aksine, Outlaws, farklı bir bakış açısı sunuyor. İmparatorluk’un gücünü kaybetmeye başlamasının ardından, galaksi yeniden şekilleniyor. Bu dönemde, Kay Vess adlı ana karakterin galaksinin karanlık köşelerinde verdiği hayatta kalma mücadelesi, oyuncuları farklı bir serüvene sürüklüyor.
Kay Vess, Cantonica’daki bir kumarhane şehrinde büyüyen bir hırsızdır ve büyük bir vurgun yaparak hayatını değiştirmeyi hedefler. Ancak işler planladığı gibi gitmez ve Kay, Zerek Besh adlı bir örgütün peşine düşmesiyle birlikte, galaksinin dört bir yanına sürüklenir. Peşine düşen tehlikeli sendikalar ve güçler, Kay’in hayatını tehlikeye atarken, oyunculara galaksinin çeşitli bölümlerinde görevler ve mücadeleler sunuyor.
Star Wars Outlaws, sadece büyük güçlerin çatışmalarını değil, aynı zamanda sıradan insanların yaşadığı zorlukları da gözler önüne seriyor. Oyuncular, Kay Vess'in karakterini geliştirirken, aynı zamanda galaksinin dört bir yanındaki farklı sendikalarla ilişkiler kuracak. Crimson Dawn, Pyke, Ashiga Clan ve Huttlar gibi tanınmış sendikalar, oyuncuları kendi taraflarına çekmek için sürekli bir çekişme içinde olacak.
Oyunun en dikkat çeken özelliklerinden biri, Kay'in suç ortağı Nix adlı petidir. Nix, hem tatlı bir varlık hem de görevlerde oyuncuya stratejik avantajlar sunuyor. Ayrıca, galaksinin farklı köylerinde Kay’in yeteneklerini geliştirmesi, oyunculara kişisel tercihlere dayalı bir oyun deneyimi sağlıyor.
Uzay savaşlarının da önemli bir yer tuttuğu Star Wars Outlaws, oyunculara özgürlük ve stratejik düşünme yeteneği sunuyor. Düşman gemileriyle yapılan savaşlar, oyunculara farklı stratejiler denemeleri için fırsatlar tanıyor. Bunun yanı sıra, Kay’in uzay gemisi Trailblazer, oyunculara galaksinin çeşitli köylerine seyahat etme imkanı sunarak, açık dünya keşfi yapmalarını sağlıyor.
Sonuç olarak, Star Wars Outlaws, galaksiye yeni bir soluk getiriyor ve Star Wars evreninin hayranlarını heyecanlandıracak bir deneyim sunuyor. Hem eski hem de yeni oyuncular için keşfedilecek pek çok gizemli görev ve zorlu mücadele barındıran oyun, Star Wars evreninde farklı bir bakış açısı arayanlar için ideal bir seçenek oluşturuyor.
Black Myth: Wukong, Çin'in klasik masalı Journey to the West'ten ilham alarak, Maymun Kral'ın hikayesini modern bir RPG olarak yeniden anlatıyor. Oyuncuları, büyülü bir dünyada zorlu dövüşler, büyüler ve mitolojik unsurlar ile dolu bir yolculuğa çıkaran bu oyun, Souls türündeki oyunlara benzer zorluklar sunuyor, ancak yine de daha erişilebilir bir deneyim vaat ediyor.
Black Myth: Wukong'un görsel tasarımı büyüleyici; her yeni mekan ve manzara, görsel zenginlik sunuyor. Ancak, bazı optimizasyon sorunları dikkat çekiyor. RTX 4070 ekran kartında bile düşük FPS değerleri ve takılmalar yaşanabiliyor, özellikle yoğun dövüşlerde performans düşüşleri meydana geliyor. Kaplamaların geç yüklenmesi ve bazen boş alanlar da oyuncu deneyimini olumsuz etkileyebiliyor. Yine de görsel kaliteyi öne çıkaran unsurlar var.
Oynanış, başlangıçta basit ve sınırlı bir his uyandırsa da ilerledikçe derinleşiyor. Black Myth: Wukong'un dövüş sistemi, büyüler ve dönüşümlerle zenginleşiyor. Düşmanları dondurma veya klonlar yaratma gibi mekanikler dövüş akışını heyecanlı kılıyor. Ancak, belirli noktalar ve düşmanlar, tekrara düşen bir yapıya sahip, bu da bazen monotonluğu artırıyor. Ölüm ve yeniden doğuş mekanikleri ise oyun ritmini etkiliyor.
Black Myth: Wukong, derin bir mitolojik altyapıya sahip. Sun Wukong’un yolculuğu, hem kişisel gelişimi hem de ahlaki anlamda büyük bir dönüşüm hikayesi sunuyor. Hikaye, Journey to the West'in ana temasını sadık bir şekilde takip etse de, bazen uzun metinler ve açıklamalarla oyunun temposunu yavaşlatabiliyor. Karakterlerin zenginliği, oyuncuyu bu yolculukta daha fazla bağlayabilir.
Black Myth: Wukong, grafiksel olarak etkileyici ve derinlemesine dövüş mekanikleriyle dikkat çekiyor. Ancak optimizasyon sorunları, tekrara düşen öğeler ve uzun açıklamalar, oyun deneyimini kısıtlayabiliyor. Yine de, Souls tarzı oyunları seven oyuncular için oldukça tatmin edici bir deneyim sunuyor. Görsel ve aksiyon açısından güçlü bir yapım olmasına rağmen, ritmi bulmak için biraz sabır gerektiriyor.
Senua's Saga: Hellblade 2, anlatı odaklı oyun severler için unutulmaz bir deneyim sunuyor. Karanlık ve derinlemesine işlenmiş bir hikaye, görsel açıdan etkileyici bir dünya, akıcı dövüş mekanikleri ve gerilim dolu atmosferle oyuncuları kendine çekiyor.
Unreal Engine 5 ile geliştirilen Hellblade 2, görsel anlamda çok güçlü bir deneyim sunuyor. Oyunun grafikleri etkileyici derecede ayrıntılı ve atmosferi mükemmel bir şekilde yansıtıyor. Karanlık ortamlarda bile görsellerin netliği dikkat çekici, ayrıca yüksek ayarlarda bile mükemmel bir performans sergiliyor. Özellikle oyun boyunca düşük FPS sorunları yaşanmaması takdire şayan.
Dövüş mekanikleri temel olsa da, zorluk seviyesi arttıkça oyunculara tatmin edici bir mücadele sunuyor. Kombinasyonlara dayalı aksiyon dinamikleri, hatalarınızı hızlıca cezalandıran bir yapıya sahip. Ancak, belirli bir düzeyde özgürlük kısıtlaması ve doğrusal akış olsa da, oyuncunun sürekli dikkatli olmasını gerektiren savaşlar ve bulmacalar oyuna akıcılık katıyor.
Hikaye, ilk oyunun bıraktığı yerden devam ederek, karakterin içsel çatışmalarına ve psikolojik sorunlarına odaklanıyor. Senua'nın yolculuğu, hem fiziksel hem de duygusal açıdan zorlu bir deneyim sunuyor. Melina Juergens’in performansı, karakterin duygusal derinliğini etkileyici bir şekilde ortaya koyuyor. Hikaye, sürekli bir gerilim içinde ilerlerken, Senua'nın içsel çatışmaları ve çevresindeki olaylarla ilgili belirsizlikler oyun boyunca oyuncuyu sarıyor.
Hellblade 2, Ninja Theory'nin yaratıcı vizyonunun bir parçası olarak harika bir devam oyunu olmuş. Görsel anlamda etkileyici, aksiyon anlamında tatmin edici ve hikaye açısından derinlemesine işlenmiş bir yapım. Yılın en iyi oyunlarından biri olmasa da, türüne ilgi duyan oyuncular için kaçırılmaması gereken bir deneyim.
Hades II, Supergiant Games'in ustalıkla harmanladığı hikaye anlatımı, büyüleyici görseller ve akıcı oynanışıyla ilk oyunun başarısını sürdürme yolunda ilerliyor. İşte Hades II'nin erken erişim sürümüne dair kapsamlı değerlendirmemiz:
Hades II, benzersiz sanat tarzını bir adım ileri taşıyor. Animasyonlar akıcı, dövüş efektleri dinamik, renk şeması ise atmosferi mükemmel bir şekilde tamamlıyor. Erken erişim olmasına rağmen neredeyse hiç performans sorunu yaşatmayan oyun, görsel kalite ve teknik uyumluluk açısından kusursuz bir deneyim sunuyor.
Roguelike türünün mekaniklerini sadık bir şekilde koruyan Hades II, büyüler ve stratejik oynanış unsurlarıyla aksiyonu çeşitlendirmiş. Mana barı ve güçlü Omega saldırıları gibi yenilikler, dövüş sistemine derinlik katıyor. Yine de, bazı oyuncular temel dövüş mekaniklerinde daha fazla yenilik bekleyebilir.
Mitolojiye dayalı hikaye, güçlü bir şekilde devam ediyor. Melinoë, derinlemesine işlenmiş bir ana karakter olarak dikkat çekerken, yan karakterler ve tanrılar oyuna zenginlik katıyor. Diyaloglar önceki oyun kadar etkileyici ve oyun, mitolojik unsurları yaratıcı bir şekilde harmanlamayı sürdürüyor.
Hades II, erken erişimde olmasına rağmen başarılı bir deneyim sunuyor. Görselleri, oynanışı ve hikayesiyle türü sevenler için kaçırılmayacak bir yapım. Yine de, tam sürüm çıkışı için beklemek zorunda olmak, hikayeyi takip eden oyuncular için sabır gerektiriyor. Türkçe dil desteği ise oyunun en büyük artılarından biri.
Yeni Call of Duty oyunu Black Ops 6, serinin alıştığımız dinamikleriyle karşımıza çıkıyor. Her ne kadar bazı yenilikler ve eksiklikler olsa da, aksiyon ve eğlence açısından yine keyifli bir deneyim sunuyor.
Call of Duty serisi her yıl olduğu gibi görsel olarak sağlam bir iş çıkarmış. Grafikler, özellikle karakter animasyonları ve suratlarıyla dikkat çekerken, mekan detayları bazen hayal kırıklığı yaratıyor. Ancak oyun içerisinde bu detayları görmek zor olduğundan, genel görsel kalite yeterli ve tatmin edici. RTX 3080 ile oynanan oyun, yüksek ayarlarda 2K çözünürlükte sorunsuz çalıştı.
Oyunun aksiyon yönü hala çok güçlü, ancak son yıllarda eklenen farklı görev türleri biraz sıkıntı yaratıyor. Örneğin, açık dünya tarzı bölümler ve silah kullanmadığınız gizlilik görevleri gibi unsurlar, aksiyon tutkunlarını hayal kırıklığına uğratabiliyor. Yine de, temel silah kullanımı ve aksiyon sahneleri oldukça eğlenceli ve tatmin edici.
Black Ops'un eski oyunlarındaki vurucu hikaye ve karakterler maalesef bu oyunda yok. Karakterler güçlü olsa da, hikaye fazla tahmin edilebilir ve derinlikten yoksun. Bu durum, oyuncuyu zamanla sıkabiliyor ve "geçelim, daha fazla sıkılmadan ilerleyelim" hissi yaratabiliyor.
Online bölüm, hızlı tempolu maçlarla eğlenceli bir deneyim sunuyor. Zombi modu ise oyunun en keyifli taraflarından biri, özellikle eski Call of Duty hayranları için. Oyun, Game Pass'te mevcut olmasıyla büyük bir avantaj sağlıyor.
Call of Duty Black Ops 6, eksikliklerine rağmen hala eğlenceli bir oyun deneyimi sunuyor. Hikaye kısmındaki zayıflıklara rağmen, aksiyon, online ve zombi modlarıyla tatmin edici bir oyun. Game Pass sahiplerinin kesinlikle oynaması gereken bir yapım.
Ubisoft’un ücretsiz FPS oyunu XDefiant, eski Call of Duty geliştiricisi Mark Rubin önderliğinde, Ubisoft San Francisco tarafından geliştirildi. Piyasadaki bolca alternatif FPS arasında XDefiant, sunduğu arena-shooter deneyimiyle öne çıkıyor. İşte oyunun öne çıkan detayları.
XDefiant, rekabetçi bir atmosfer sunsa da aynı zamanda sıradan oyunculara da hitap ediyor. 6'ya 6 takım modlarıyla dolu oyun, espor baskısından uzak bir alternatif arayanlar için ideal. Kapalı beta testlerinde hızı beğenilen oyun, açık beta sürecinde yavaşlatılmış, ancak son sürümde hız dengesi tekrar sağlanmış.
Oyun, Ubisoft’un Far Cry, Tom Clancy’s Splinter Cell gibi popüler serilerinden karakterleri ve fraksiyonları içeriyor. Her fraksiyonun kendine özel yetenekleri mevcut ve bu, oyun içinde strateji katmanı ekliyor. Bazı fraksiyonlar şu anda biraz daha güçlü olsa da ilerleyen güncellemelerde dengelemeler bekleniyor.
Oyunda hızlı refleksler öne çıkıyor. Hakimiyet, Bölge Kontrolü gibi oyun modlarında reflekslerin önemi yüksek; ancak Eşlik Etme modu gibi daha stratejik yaklaşımlar gerektiren seçenekler de var. Silah çeşitliliği ve kontrol duyarlılığı ile XDefiant, hızlı oynanışı sevenlere hitap ediyor.
XDefiant, gerçekçi grafikleriyle benzer stilize FPS oyunlarından ayrılıyor. Silah kullanımı detayları, haritalardaki özel diyaloglar ve farklı Ubisoft oyunlarından tanıdık haritalar ile oyuncuya detaylı bir deneyim sunuyor. Teknik performansı tatmin edici olsa da eşleştirme süresi bazı oyuncular için uzun gelebilir.
Eğer hızlı ve rekabetçi bir FPS arıyorsanız XDefiant, göz atmaya değer. Kendine has oynanışı ve çeşitli içerikleriyle, özellikle Ubisoft evrenine aşina oyuncular için iyi bir alternatif sunuyor. Call of Duty’den farklı ama etkileyici bir deneyim sunan oyun, 77 puanla oldukça keyifli bir FPS deneyimi vaat ediyor.
Sony’nin Helldivers 2 başarısının ardından gelen Concord, özgünlükten uzak karakterleriyle,beklenen yeniliği sunamıyor.
Concord, etkileyici bir sinematikle başlıyor; evreni ve karakterlerin altyapısını tanıtan bu açılış sahnesi, oyunun geri kalanı için fazla umut vadediyor. Ancak hikâye gelişimi burada sona eriyor. Ekstra bir “Galactic Guide” bölümüyle derinleştirilmeye çalışılsa da, bu bölüm cazip olmaktan uzak.
Oyunda farklı silah ve yeteneklere sahip toplamda 15 “freegunner” mevcut. Ancak karakterler tanıdık özelliklerle geliyor ve çeşitlilik hissi yaratamıyor. Firewalk, takım oyununu teşvik eden bir denge kurmaya çalışmış; fakat bu denge, bazı karakterleri aşırı güçlü yaparken, bazılarının sadece tecrübe puanı için tercih edilmesine yol açıyor. Bu durum özellikle, oyun içi dengenin hayati olduğu anlarda fark ediliyor.
Oyunda biri TDM (takım ölüm maçı), diğeri bölge kapmaca olmak üzere iki oyun modu bulunuyor. Maçlar ortalama 5-10 dakika sürüyor, bu kısa süre dikkat süresi düşük olan genç oyuncular için ideal olabilir. Ancak derinlik isteyen oyuncular için yüzeysel kalıyor.
Güçlü bir sistemde oynamamıza rağmen, çatışma anlarında kare hızının ciddi şekilde düşmesi can sıkıcı. Ayrıca harita hataları gibi ufak sorunlar da hala mevcut. Üstelik neredeyse bir AAA oyun fiyatına satılan Concord, bu performans sorunlarıyla elde kırılgan bir his yaratıyor.
PlayStation kalitesinde sinematik efektler ve başarılı sanat tasarımıyla Concord, görsel anlamda tatmin edici. Grafiklerden parçacık efektlerine kadar başarılı bir iş çıkarmışlar.
Sony, yıllardır Mario’nun Nintendo için yarattığı etkiyi yakalamak adına maskot denemelerinde bulundu. Jak and Daxter, Crash Bandicoot gibi karakterler öne çıksa da Mario’nun kült statüsüne ulaşamadılar. Astro Bot, PlayStation 5’teki başarılı tanıtımıyla bu boşluğu doldurabilir mi?
İlk kez PlayStation VR’de tanıtılan Astro Bot, DualSense kontrolcüsünün tüm özelliklerini sergilediği Astro’s Playroom ile beğeni topladı. Şimdi, daha büyük bir oyunla Sony’nin maskot adaylarından biri olma yolunda ilerliyor.
75’ten fazla dünyaya sahip Astro Bot, PlayStation tarihine saygı duruşunda bulunarak oyuncuları nostaljik bir serüvene çıkarıyor. Her bölümde gizli robotları bulma, puzzle parçalarını toplama gibi görevler mevcut. Ayrıca, oyuncular her takımyıldızda zorlu boss savaşlarına giriyor.
Astro Bot, DualSense’in titreşim ve dokunsal geri bildirim özelliklerini kullanarak oyuncuya fiziksel bir his sunuyor. Yağmur damlaları veya özel güçlerin dokunsal deneyimleri, oyuna benzersiz bir his katıyor.
Astro Bot’un tatlı görünümüne rağmen, oyun oldukça zorlu bölümler içeriyor. Astro’nun çeşitli yetenekleri ve güçlü düşmanlarıyla, oyun ciddi bir beceri gerektiriyor.
Astro Bot, PlayStation 5’in teknik yeteneklerini başarıyla sergilerken, aynı zamanda Sony’nin uzun süredir arayışında olduğu “maskot” açığını doldurabilecek potansiyeli de ortaya koyuyor. Çeşitli yetenekler, yaratıcı dünya tasarımları ve DualSense ile oyuncuya dokunabilen bir deneyim sunması, Astro’yu unutulmaz kılmak için güçlü avantajlar sağlıyor. Şirinliği ve eğlenceli oynanışının ardında gizli zorluklarla dolu olan bu oyun, hem genç oyunculara hem de deneyimli oyunculara hitap ediyor. Astro Bot’un Sony’nin maskotu olarak kalıcı olup olmayacağı bilinmez, ancak şu an için oldukça sağlam bir aday olduğunu söylemek mümkün. PlayStation dünyasında yeni bir dönemin başlangıcını yapabilecek bu sevimli robot, Sony’nin platformuna özgü bir simge haline gelebilir.
Silent Hill serisi, The Short Message’tan sonra Silent Hill 2 Remake ile PlayStation 5’e geri dönüyor. Unreal Engine 5 kullanılarak geliştirilen oyun, 8 Ekim 2024’te PS5 için satışa sunuldu. Oyunun yeni fragmanı 7 Ekim'de yayınlanmış ve nostaljik hikayesi ile oldukça heyecan yaratmıştı. Oyun, PC sürümü için bir yıl beklemek gerekecek.
Silent Hill 2 Remake, ölen eşinden bir mektup alan James Sunderland’in ürkütücü Silent Hill kasabasına dönüşünü konu alıyor. James, canavarlarla dolu ve sisle kaplı bu kasabada, geçmişin izleriyle yüzleşerek eşini bulmaya çalışıyor. Remake, kült klasik hikayesini modern grafiklerle derinleştiriyor.
Unreal Engine 5’in gücüyle yeniden canlanan oyun, orijinal estetiği koruyarak grafiksel iyileştirmeler sunuyor. Görseller, kasabanın korkutucu atmosferini daha da güçlendiriyor; her yeni bölüm, oyuncuyu daha da derin bir psikolojik gerilime çekiyor. Ayrıca oyunun atmosferi, jumpscare yerine psikolojik gerilim unsurlarına odaklanarak korkunun dozunu yükseltiyor.
Silent Hill 2 Remake, korku oyunlarında nadir görülen psikolojik derinliğe iniyor. Oyun, bilindik kalıpları bozarak oyuncunun beklentilerini sürekli sarsıyor ve anlatımı, ince detaylarla gizemi koruyor. Karakterlerin mimikleri ve oyunculuklar, James’in duygusal karmaşasını güçlü bir şekilde yansıtıyor.
Oyunda hem savaşların hem de bulmacaların zorluk seviyelerini ayarlayarak deneyimi kişiselleştirebilirsiniz. Bununla birlikte, oyun bazı hassas konuları da ele alıyor, özellikle James’in travmatik geçmişini derinlemesine keşfederek duygusal bir bağ yaratıyor.
Silent Hill 2 Remake, psikolojik korku türünün zirvesini yaşatan ve unutulmaz bir deneyim sunan bir yapım olarak PS5’te yerini aldı. Modern grafiklerle desteklenen bu yeniden yapım, hem eski hem de yeni hayranları etkileyebilecek bir başyapıt olarak görülüyor.
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.